22 Ekim 2011 Cumartesi

Olan Olmuş... Kalan Sağlar Bizimdir.

Geçen hafta tüm Türkiye doğudan gelen haberlerle uyandı. O gün herkesin kafasında aynı düşünce mevcuttu. Herkes adeta çıldırmış kendi evladını kaybetmiş gibi isyan ediyordu. Bir çok radyo ve televizyon programında yayınlar iptal edildi. Bazı illerde mitingler bayraklı gösteriler düzenlendi sanki onların tepkisi bir sonuç getirecekmiş gibi... İkinci bir konu, konuşma dedikodu yoktu kimsenin ağzında adeta. Bu yaklaşık iki üç gün sürecekti daha önceki tecrübelerimizden bildiğimiz üzere.

Peki bu iki üç günlük sürede daha başka ne gibi gelişmeler olmuştu bu ülkede biraz da onlara bakalım derim.

- Deniz Feneri davasını bilmeyenimiz yoktur elbette. Uzun bir süredir gündemimizi meşgul ediyor. Almanya'dan gelmeyen raporlar, Türkiye'de bulunamayan hesaplar derken bir hayli uzadı. Tabi işin içinde kimin paramağı olduğunu düşünürsekte o kadar da kolay bitmeyeceği belliydi. Ancak 21 Ekim tarihinde tüm Deniz Feneri Tutukluları Serbest Bırakıldı. Bu arada Deniz Feneri Davasını başlatan savcılara soruşturma açılması netleştirildi.
-Davullarla Zurnalarla serbest bırakılan Hizbullah Tutuklularını hatırlıyorsunz değil mi? Bir gece de hepsi serbest bırakıldı ertesi gün yakalanmaya çalışıldı yarısı yakalandı yarısı kaçtı.... İşte o tutukluların hepsi de serbest kalarak tutuklu sanık kalmadı.
-MB bankası müdahale etmeye devam ettiği ekonomide faizleri son 2-3 yılın zirvesine çekti. Teorik Anlamını bilmeyenler için en basit şekliyle: krediyi daha yüksek maliyetle alacağız. Tek hedefi enflasyonu düşürmek olan MB adeta daraltıcı politikalar izliyor. Bu kadar büyüyen ve gelişen bir ekonomiyi neden daraltmaya çalışırlar ki?
-Memurların devletle pazarlığı 2012 zamları için sürerken, Memurların fazla mesaisi 1 lira 35 kuruşa çıkarıldı. Yanlış anlaşılmasın 1 lira 35 kuruş artmadı sadece 10 kuruş artarak bu seviyeye geldi.
-Tam 7 kalem eşyaya zam yapıldı.

İşte birileri bir şeylere ağlarken başka birileri kendi amaçlarını gerçekleştirdi.
Continue Reading

21 Ekim 2011 Cuma

Sigorta İnternetten Yapılır!

Türkiye, sigorta karşılaştırma ve satın alımında çığır açacak yeni bir girişimle tanışıyor: Sigortadukkanim.com!

Türkiye’de mevcut sigortacılık anlayışı değişmeye başlıyor. Başta İngiltere olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde birçok kişi, zorunlu ve gerekli tüm sigortalarını internetten, araştırıp seçerek satın alıyor.

Sigortadukkanim.com’u kuran ekip de bu modelin farkına varmış ve internetten sigorta satın almayı Türkiye’ye getirmeye karar vermiş. Bünyesinde kaskodan trafik sigortasına kadar birçok alternatif barındıran sitede, 20’ye yakın büyük sigorta firmaları arasından, kişiye en uygun olan sigorta poliçesi seçilebiliyor. Geriye de “en ucuz fiyatı”  veren online teklifi kabul etmek kalıyor.

Bizi renkli dünyası ile tanıştıran Sigortadukkanim.com, hazırladığı filmle öncelikle otomobili olup sigorta yaptıracaklara daha sonra evlerini sigorta etmek isteyenlere sesleniyor.

Şu bir gerçek ki biz “Çoktan Seçmeli” olan her şeyi severiz. Ezberleyip yazılıya girmektense birçok cevabın arasından bize en uygununu seçmek her zaman daha çok işimize gelmiştir. Buradan yola çıkmış olacaklar ki; sloganlarını bu yönde seçmişler:

Daha detaylı bilgi almak isteyenler; www.sigortadukkanim.com adresini ziyaret edebilirler.



Bir bumads advertorial içeriğidir.
Continue Reading

12 Ekim 2011 Çarşamba

Yetersiz Para Politikası


En son Amerika kaynaklı 2008 krizinden sonra daha doğrusu tam krizin ortasında Kasım 2010 dan beri TCMB'nın izlediği para politikası zorunlu karşılıklarla oynamak olmuştu ve alışıla gelmiş faiz kalemine pek dokunmuyordu. Bir süre bu böyle devam etti hatta kimi ekonomistler bu uygulamanın gerçekten farklı olacağını ve geleceğe dönük yapısal sorunları da giderebileceğini düşünüyordu. 
Belirlenen bu araçla gerçekleştirmek istenen amaçlar bütünü temel olarak kredi hacminin daraltılması iç talebi daraltarak cari açığa  etki etmek ve tl/döviz hacmini dengeleyerek istikrarlı bir döviz kurunu elde etmek istiyordu. Bu politika aracı kimine göre doğru kimine göre yanlıştır. Ancak eğer siz faizle fazla oynamak istemiyorsanız ve zorunlu karşılıklarla bu hedeflere ulaşmayı amaçlıyorsanız bu hafta açıklanan bazı makro ekonomik verilere bakarak değerlendirme yapabiliriz.

Katılım bankaları hariç bankacılık sektörü kredi hacmi yıl başından bu yana yaklaşık yüzde 27,5 oranında büyüdü. 
Bilmem hatırlar mısınız Başbakan yardımcısı Ali Babacan Bankalara karşı sert tehditler savuruyordu ve neticesinde bir banka yöneticisi istifasını sunmuş ve bu şartlar altında çalışamayacağını söylüyordu. Peki neydi bu gerginlik? Babacan Bankalar'a fazla kredi vermemeleri, mali disipline uymaları konusunda uyarıda bulunmuştu ve sürekli bankaların maliyetlerini yükselterek kredi hacmini daraltmayı ve iç talebi sakinleştirmeyi amaçlıyorlardı. Ancak 2011 yılının sonlarına geldiğimizde kredi hacmi yüzde 27.5 oranında artış göstermiş durumda. Ayrıntılar..

Bir diğer önlenmek istenen sorun ise ödemeler dengesi ve cari açık. Bunun için iç talebi zorunlu karşılıklarla dolaylı olarak etkilemek ti. ancak cari açık gibi kronikleşmiş sorunu ve her gün birazdaha arttığını hepimiz biliyoruz. Ayrıntılar..
Sonuç olarak benim ima etmek istediğim kesinlikle izlenen politikanın yanlış olduğunu ve ya banka yöneticilerinin bu politikayı yanlış uyguladıkları değildir kesinlikle. Bir iktisatçı olarak para politikası araçlarının kısa dönemde etkili olduğunu bilmekteyim ve nitekim bakın 1 yılın sonunda bu araçlar yetersiz kaldığı gözlemleniyor. Acaba MB dışında Devlet bu politikaları destekleyecek ne gibi maliye politikaları izledi? Biz iktisatçılar, maliyecileri zaman zaman dışlarız ancak bu noktada Maliye Politikaları ile ancak ve ancak yapısal sorunlarımızı çözebiliriz. 
Bence Yapılması Gereken: Öncelikle Maliye Bakanı Şimşek'in övünerek bahsettiği Bütçemizin Fazla olması durumunuFaiz Dışı Fazla olduğunu kamuoyuna bildirmesi ve bütçenin fazla vermesi için insanların refahlarını düşürmesi yerine Para Politikası araçlarının daha etkin olabilmesi için Bütçenin ağzını açması ve reel yatırımlarla hem istihdamı arttırması hem de iç faktörler ön plana çıkacak şekilde ithal mallara ikame yaratmalıdır. Merkez Bankası ise yıllar boyunca üzerimizde oynanan düşük kur yüksek faiz politikasını biraz olsun terketmeli ve faizleri olabildiğince düşürmesi gerekir.  Döviz Kuru için ise ihracat yapılabilir düzeyde tutması yeğlemelidir. 1.9 lara yükseldiğinde hemen döviz ihaleleri yapmasına gerek olmamalıdır. Tabi bu noktada da yabancı yatırımcıların ve paradan para kazananların borçlarının ve devamlılığının sürdürülebilirliği ciddi anlamda tartışma konusu olacaktır..

Efraim Yağarkar 09.10.2011
Continue Reading

11 Ekim 2011 Salı

Ekonominin Genel Durumu


Bu yazıyı ele aldığım sıralarda rekor üstüne rekor kıran, enflasyonu en düşük düzeyde bütçe açığını sıfır, denk bir halde tutmuş ve üstüne üstük dünyada büyüme de rekor kırmış bir ekonomiden ( Türkiye Ekonomisi) bahsettiğimi belirtmek isterim… Yıllarca bize öğretilen, ceteris paribus, farklı faktörler arasında ilişki olduğunu ve makro ekonominin bir birinden etkilendiğiydi teorik olarak…
Burada bu teorik bağlantıları kurarak ne kadar işlediğini ya da ekonomi politik kararların ne kadar doğru verildiğini ve sonuçlarının değerlendirmesini yapacağız…
Bu yazıyı ele aldığım sıralarda rekor üstüne rekor kıran, enflasyonu en düşük düzeyde bütçe açığını sıfır, denk bir halde tutmuş ve üstüne üstük dünyada büyüme de rekor kırmış bir ekonomiden ( Türkiye Ekonomisi) bahsettiğimi belirtmek isterim… Yıllarca bize öğretilen, ceteris paribus, farklı faktörler arasında ilişki olduğunu ve makro ekonominin bir birinden etkilendiğiydi teorik olarak…
Burada bu teorik bağlantıları kurarak ne kadar işlediğini ya da ekonomi politik kararların ne kadar doğru verildiğini ve sonuçlarının değerlendirmesini yapacağız…

Döviz Kurları
Bir ülkenin yaptığı mal ticaretine, dış ülkelerden aldığı-verdiği borç miktarına ya da plasman yatırım araçlarına gelen sıcak para dediğimiz kişiler ile yapılan fiziki yatırımların getirdiği ve ya ülkeden götürdüğü döviz miktarına bağlı olarak arz-talep mekanizması ile oluşan fiyat döviz kuru olarak tanımlarsak; aşağıdaki tablodan şöyle bir rakamlara baktığımız zaman:
USD07/07/2010 -07/07/2011

TarihYTL
2011/061,6031
2011/051,5751
2011/041,5219
2011/031,5798
2011/021,5902
2011/011,5643
2010/121,5221
2010/111,4403
2010/101,4246
2010/091,4922
2010/081,5097
2010/071,5406
dolar için geçen yılın(2010) temmuz ayından başlayarak aralık ayına kadar bir düşme trendi gösterdiğini net olarak görebiliyoruz.. peki ne oldu da döviz azalma eğilimine girdi? Ödemeler dengesine baktığımız zaman ilk olarak ithalat ihracat farkını gösteren cari işlemler açığının 2010 yılında 2009 yılına göre yüzde  247 arttığını yani giren yüz dolara karşılık 247 dolar dışarı çıktığını gördük onun aksine bu açığın finansmanı olan sıcak para yani sermaye finans hesabında ise yüzde 507 lik bir artış bulunmakta buda sıcak paranın içeri çok fazla geldiğini ve artan dövizin düşüşünün birinci kaynaklarından…
Ardından dövize baktığımızda ocak 2011 den temmuz ayına kadar ise kurlarda bir yükselme meydana gelmiş. Bunun arkasında Mevsimsel dalgalanmaların temel etkisi olmasının yanı sıra borsada meydana gelen düşüşler ve seçimler öncesi istikrarsızlık korkusu sıcak parayı dışarı kaçırmaya yönelmiş üstüne artan ithalat ve dış açıka bağlı olarak ihtiyaç duyulan döviz ve merkez bankasının geciken müdahalesi döviz artışını engelleyememiştir.
Enflasyon
Sürekli artan enflasyon yıllar boyunca ülkenin tek derdi, tek tartışma konusu olmuştu. Bunun üzerine de MB tek hedef olarak enflasyonu yani fiyat istikrarını belirledi diğer kalemler ise amaç olmaktan çıkıp enflasyon hedeflemesi için araç olmaya başladı… Bu karar alındığı günden beri enflasyon düşsede hiç bir zaman hedefi tutturamadığımızı hatırlatalım.
DönemiTÜFE-Oniki Aylık Ortalamalara Göre Değişim(%)ÜFE-Oniki Aylık Ortalamalara Göre Değişim(%)
Haziran 20116.479.42
Mayıs 20116.649.21
Nisan 20116.799.17
Mart 20117.299.36
Şubat 20117.769.23
Ocak 20118.288.89
Aralık 20108.578.52
Kasım 20108.598.27
Ekim 20108.457.71
Eylül 20108.166.89
Ağustos 20107.836.18
Temmuz 20107.595.33
Haziran 20107.414.30
Yukarıdaki tabloda da hem Tefe hem de Üfe deki aylık değişim gösterilmiş ilginçtir biri artarken diğeri azalmaktadır. Bu da Üfe’deki artış ya da azalışı tefe ye yansıtmadığını bunun en temel nedeni olarak ta serbest piyasada ki rekabetten ve düşük ücretlerden olduğunu söyleyebiliriz ki ülkemizde asgari ücret geçim düzeyinden düşüktür..
enflasyon-döviz-dış açık
Döviz verilerine ve enflasyona aynı tabloda bakarsak dövizin arttığı dönemlerde enflasyonun düştüğünü görmekteyiz. Bu nedenle son aylarda düşen enflasyonun nedenini sadece artan dövize fiyatına bağlayarakta kestirebiliriz… Enflasyon Rekor kırıp en düşük seviyeyi görürken dolarda rekor ile en yüksek seviyelerden birini görmektedir.. Peki iyi ama enflasyon yani benim ülkemin mal ve fiyatlarıyla doların ne alakası var diye sorarsak cevabımız enflasyon içerisinde bol miktarda ithal mal olduğundandır… Artan döviz TL yi değersiz hale getirmesinden dolayı ithalat mallarımızın çoğunun üretim ve ara malı olduğunu düşünürsek UFE  nin bu denli yüksek olmasının nedenidir. Ayrıca enerjimizin çoğu ham olarak dışardan ithal edilmektedir. doğal gaz, petrol…
Yıl boyunca, enflasyondaki artışın en büyük kaynağı alkollü içecekler ve tütün grubundaki artış olmuştur. Bir önceki yılın aynı ayı ile karşılaştırıldığında endeksteki en büyük yükseliş %24,66 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda gerçekleşmiştir. Lokanta ve oteller (%9,76), gıda ve alkolsüz içecekler (%7,02) ve ulaştırma (%6,78) artışın yüksek olduğu diğer harcama gruplarıdır.
2010 yılı Aralık ayında endekste kapsanan 446 maddeden; 74 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 225 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 147 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşmiştir. hazine.gov.tr
Enflasyonun düşük olması  ve ihracatımıza teşviklerin yeterli olmaması, ithalata merkez bankasının zorunlu karşılıklardan başka bir çözümü olmaması daha doğrusu zorunlu olduğumuz ithal mallardan dolayı her ay artarak artan cari açık ,rekor kırdığımız büyümenin belkide temel kaynağı, enflasyonun düşük olmasına rağmen dövizlere müdahele edilmezse ki mb döviz alım ihalesi yapacağını açıkladı gelecek aylarda bir rekor da dış ticaret açığından gelecektir..
Efraim Yağarkar, Temmuz 2011
Kaynak: hazine.gov.tr tuik.gov.tr tcmb.gov.tr neo-ekonomi.com
Continue Reading

Uluslar Arası Yeni Finansal Mimari


Yıllardan beri devan eden, en ufak bir hareketlenmede patlak veren finansal krizlerekonomistlerin ve devlet yöneticilerinin temel sorunu olmuşlardır. Ve uzun yıllar boyunca bu konu üzerinde tartışmışlardır. Sonuç olarak çözüm için bir çok fikir ortaya atılmış, görüş bildirilmiştir. İşte bu çalışmaların bir sonucuda yeni finansal mimari olarak ortaya çıkmıştır.

Tartışılan bu yeni finansal mimari, oluşan krizin ya da krizi oluşturan kaynağın diğer ülkere, toplumlara sıçramasını önlemektir. Özellikle 1992 Avrupa, 1994 Meksika, 1997 Asya ve 2000′li yıllardaki Türkiye ve Arjantin krizlerinden sonra çalışmalar finansal mimari üzerinde olmuştur. ‘’Finansal mimari kavramı çoğunlukla, finansal kriz riskinin azaltılması ve krizlerin sistemik bir biçimde yayılmasının önüne geçilebilmesi için yapılan çalışmaları içermektedir. Bu kapsamda finansal mimari, belirli durumlar karşısında en iyi uygulamaların belirlenebilmesi üzerinde odaklanmaktadır (Fratianni ve Pattison, 2002) ’’.Odaklanan bu noktaların en önemlisi: Milton Friedman gibi radikallerin IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların kapatılmasını savunması en başta gelmektedir. Ancak kabul görmeyen bu görüşün yanı sıra ayrıca, Çin Merkez Bankası başkanı Zhou Xiaochuan tarafından dile getirilen; ABD dolarının yerine küresel anlamda geçerli bir para birimi olarak IMF SDR’nin kullanılmasını önermektedir. Bu önerisini söylemesini ise ABD dolarının hakim para olması nedeniyle ve Amerikan maliyesinin sürekli rasyolara sahip olması ve dolara olan güvendeki düşüş nedeniyle küresel anlamda bir para birimi ve politikasını yönetecek kurum olan IMF’nin önerilmesi sadece ekonomik değil siyasi anlamda da dünya düzenini değiştirecek bir adım olarak görmektedir.
Türkiye açısından bakıldığı zaman ise yeni Finansal Mimari daha çok dış kaynak kullanımı, yabancı sermaye, bireysel finansmanlar ve alınan dış borçların ödenmesi sırasında yaşanan problemler ele alınmıştır. Özellikle Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkeler gibi IMF’ye bağımlılığı üzerindeki etkileri ele alınmıştır. Her nekadar Nobelli Spiglitz ‘’ Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı yok’’ dese de Türkiye’nin ekonomik yapısındaki etkisi açıktır. İşte tartışılan yeni finansal mimari Türkiye ve IMF tarafından, kaynak sağlayan ve borç alan ülkelerin seslerinin daha iyi duyulacağı, yeni bir kredi kolaylığını oluşturması konusunda durmuştur.Belkide Türkiye ekonomisi üzerinde yapılan açıklamalardan anladığımız kadar en az etkilenen ülkelerden birinin olması veya krizin Türkiye’yi teğet geçtiği iddaları belkide Yeni Finansal Mimari’nin açıklamaya çalıştığı sorunların belirlendiği ve ürettiği çözüm yollarının uygulanmasının etkisi vardır. Özellikle borçların ödenmesindeki yöntemler, vergilendirme sistemindeki değişiklikler ve borç alınırken daha titiz davranılması bu süreci etkilemiştir.
Belkide tartışılan bu finansal mimarinin değişmesinden çok daha radikal çözümler üretilmesi veya oluşmuş sorunlar üzerinden değil de oluşabilecek durumların tahmini krizlerin gelecekteki etkisini daha da azaltabilir. Çünkü eski finansal yapı özellikle 1929 krizin nedenlerini önleyiciyken farkli nedenlerle oluşan krizlere çözüm bulamamıştır. Aynı şekilde oluşturulacak yeni finansal mimari ise bugünki yapıya göre oluşturulduğu takdirde yarın farklı nedenle çıkacak örneğin gayrimenkul, altın ya da hammadde gibi nedenlerden doğacak krizleri önleyici nitelikte olmalıdır. Belki de her kriz sonrası yeni finansal mimari oluşturlmaya çalışması bu nedenden dolayı kaynaklanmaktadır.
Efraim Yağarkar, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2009
Continue Reading

Merhaba Blog Alemi


Merhaba, Bloguma Hoş Geldiniz…
Daha önce girişimde bulunduğum ve defalarca yayınlamaya çalıştığım ancak bir takım sebeplerden dolayı bir türlü yayın hayatıma başlayamadığım yagarkar.net olan kişisel blog’um nihayetinde aktif duruma gelmiştir. Blogu yayına alırken kesinlikle hiçbir amaç olmadan yayınlamam mümkün değil tabiki. Bende bu dünyanın ve yirmibirinci yüzyılın bir bileşeni olarak söz sahibi ve sorumluluk sahibi olduğumu bildiğim için kendime ait düşüncelerimi ifade biçimimi bu şekilde seçmiş bulunuyorum.
Beni takip eden kişilere belirtmek isterim ki buradaki görüşler tamamen bana aittir ve hiç bir etki altında kalmadan özgürce dile getirmeye çalışmışımdır. Bu ilk blogu ele alırken kafamda tasarladığım bir sürü konu bulunmaktadır. Zamanla bunları sizlerle paylaşarak sizinde eleştirilerinize başvuracağım. Desteklerinizi esirgemeyeceğinizi canı gönülden dilerim…
Sevgi ve Saygılarımla…
Continue Reading
 

>>>yağarkar.... Copyright © 2009 Community is Designed by Bie Blogger Template